11 Kasım 2013 Pazartesi

Londra'da Hafta Sonu, #5 - The Borough


Bu Pazar hava çok acayipti. Uyandım, pencereden bakıp güneşi görmemle hemen aklıma binbir türlü açık hava gezmesi geldi. Bu mutlulukla kendime mantarlı domatesli omlet bile yaptım. Sonra dışarı çıkmamla anladım ki, bu güneşli hava, hani güneşli gözüküp de soğuktan titreten sinsi soğuk havlardanmış. Neyse, gün boyu etrafta dolanmamızı çok da sekteye uğratmadı soğuk ama akşam 10 gibi 5 dereceye kadar düşünce, bugünü soğuktan çatlamış dudaklarımı kemirmekle geçirtti.


İşte ilk üç fotoğraf o güneşli anlara ait güzel fotoğraflardan. İlk fotoğrafta solda gördüğünüz bisikletleri ücret karşılığında kiralayabiliyorsunuz. Şehrin neredeyse her yerinde bu 'bisiklet garajları'ndan var. İkinci fotoğrafta gördüğünüz yer ise epey eski bir pub, adı The Roebuck. Zamanında ikinci katında Charlie Chaplin'in sahne aldığına dair rivayetler var. Ve evet, tepesinde o sarı şey bir gülen surat (: Üçüncü fotoğrafta görünen kilisenin adı da St. George the Martyr Southwark. Pek güzel bir kulesi var ve fotoğrafta göründüğünden daha büyük.



Peki buralar nereler? İlk üç fotoğrafın çekildiği yerin birçok adı var. Bankside, The Borough benim bildiklerimden. Southwark'a bağlı. Southwark'ı belediye olarak düşünebiliriz sanırım. Borough metro istasyonundan çıktığınızda, birazcık dolandığınızda görebileceğiniz yerler bunlar. 'Borough' tam İngiliz aksanıyla, baraa diye okunuyor bu arada. Son a'nın ucu epey açık (: Biraz ilerisi London Bridge, yani Londra Köprüsü, ve yine aynı adla anılan metro istasyonu var. Biraz karışık anlattım farkındayım, kusura bakmayın. Tüm bu semte genel olarak Bankside deniyor bildiğim kadarıyla. Thames nehrinin güneyinde, altında kaldığı için.

Bu bölge gündüzleri gezmek için son derece keyifli. Sürekli bahsettiğim bir türlü yazısını hazırlayamadığım ünlü Borough Market'a da pek yakın. Öyle çok turistik değil, daha çok ofisler var. Bir de yürümesi pek güzel yollar, minik parklar var. Londra'nın her yerinde sıklıkla karşıma çıkan yemek zincirleri burada da var. Ama ben (eğer açıksa) Borough Market'tan yemek almayı tercih ediyorum. Hem epey değişik tatlar denemiş oluyorum hem de sokak yemeği her zaman daha keyifli bence.

Pazar gününün güneşli kısmı daha çok Borough'da geçti işte. Sonra birkaç alışveriş için daha merkeze, Oxford Street'e gittik. Her zamanki gibi aşırı kalabalıktı. Yılbaşı süslemeleri başlamış bile! İşte buna çok şaşırdım. Günü zirvede kapattık, kebap yedik söylemesi ayıp (: Açıkçası özleyeceğimi tahmin ediyordum ama bu denli bir yemek hasreti beklemiyordum. Pek mutlu oldum. Belki biraz abarttığımı sanabilirsiniz bu yemek konusunu ama gerçekten bu konuda zor zamanlar geçiriyorum. Yemek seçen biri ve aynı zamanda yemek yemeyi çok seven biri olmamın sonuçları sanırım bunlar. 1.5 aydır ton balığı ile besleniyorum ve bu durumdan hiç memnun değilim. 



Her neyse, ne diyordum. Hah işte biraz Borough, biraz Oxford Street, biraz da Golders Green'deydik dün. Bu kadarla yetinmemiş bir de arkadaşlarımızı görmek için Doğu Londra'ya gitmişiz, şu an farkettim ama Doğu Londra'dan bambaşka bir yazıda bahsetmek istiyorum. Yukarıda gördüğünüz binalar da Golders Green'den.

Bu hafta da ne çok turistik bir yer anlattım ne de şahane Londra tüyoları verdim. Sadece gezip gördüğüm yerleri anlattım, bir turist gibi değil de artık Londra'da yaşayan, havasından bunalmış biri gibi (: Bundan sonra belki de daha detaylı notlar almalıyım. En azından fotoğrafları beğenmişsinizdir diye umuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder